Avukat Berkay Akdağ

Kefil Olduğum Borçtan Nasıl Kurtulabilirim?

Kefil olmak, esasen alacaklı ile kefil olan kişi arasında kurulan bir sözleşmesidir. Bu sözleşme, Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan kefalet sözleşmesi olup kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir. 

Kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. Ancak, gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de, bu borç doğduğunda veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kefalet sözleşmesi kurulabilir. Uygulamada genelde asıl borçlunun sözleşmesinin bir bölümünde yer alan kefalet sözleşmesi ayrı bir metin şeklinde de yapılabilir.

Kefil olduğum borçtan nasıl kurtulurum sorusunun cevabı da kefalet sözleşmenin ve bağlı olduğu asıl sözleşmenin geçerlilik koşulları ve zamanaşımı gibi hususlara bağlıdır.

Kefalet Sözleşmesinin Gerçeklilik Koşulları

Kefalet sözleşmesi, kanunen sıkı şekil şartlarına bağlanmış bir sözleşme tipi olup bu haliyle bu geçerlilik koşulları kefil olan kişiyi korumaya yönelik hükümlerdir.

Kefalet Sözleşmesinin Şartları

  • Yazılı şekilde yapılmalı
  • Kefilin sorumlu olacağı azamî belirlenmiş olmalı
  • Kefalet tarihi olmalı
  • Müteselsil kefil olunması halinde bu husus açıkça yer almalı
  • Azami miktar, kefalet tarihi ve müteselsil kefillik hususları el yazısı ile yazılmalıdır

Her bir kefalet için söz konusu şartların gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilmeli ve buna göre kefaletin geçerli olup olmadığı belirlenmelidir.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz. Ayrıca eşin rızası da kefalet sözleşmesinde diğer bir şart olup ayrı bir başlık halinde bahsedilecektir.

Kefalet Sözleşmesinde Eşin Rızası

Kefalet sözleşmelerinde eş rızasıyla ilgili olarak TBK’nın 584. maddesinde, “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır” hükmü yer almaktadır.

Görüldüğü üzere kanun koyucu aileyi ve evlilik birliğini korumak amacıyla evli kişilerin kefil olmasında diğer eşin yazılı iznini aramıştır. Eşin rızasının alınması ticari ilişkiler ve kıymetli evrakta aval gibi bazı istisna durumlarda uygulanmasa genel olarak kefalet sözleşmelerinde geçerlilik şartı olarak nitelendirilebilir.

Kefil Olarak Borçtan Nasıl Kurtulabilirim?

Yukarıda saymış olduğumuz kefalet sözleşme şartları aslında bir çok kefalet sözleşmesinde eksik olabilmektedir. Bu eksikliklerin veya başkaca teknik eksikliklerin tespiti kefilin sorumluluktan kurtulabilmesi için çok önemlidir. 

Bunun dışından kefil olmanın bir sözleşmesel ilişki olması hasebiyle Borçlar Hukuku Genel Hükümler uyarınca yok hükmünde veya geçersiz olması veya genel işlem koşulu olması dolayısıyla kefilin sorumluluktan kurtulma imkanı olabilmektedir.

Kefalet sözleşmesinin asıl bir borç ilişkisine dayandığını ifade ettiğimiz üzere asıl borçlunun iradesinin sakatlanması halinde asıl alacak geçerli olmayacağı hallerde de sorumluktan kurtulabilir. Ancak yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği sırada, sözleşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefaletle ilgili kanun hükümlerine göre sorumlu olur.

Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Bu kapsamda kefilin kefalet süresi bakımından sorumluluktan kurtulması mümkündür.

Burada sayılmış olan ve diğer hususlar kapsamında kefalet sözleşmesinin ve bunun bağlı olduğu asıl sözleşmenin bir bütün olarak hukuken incelenmesi bu uğurda faydalı olacaktır.

Kefalet sözleşmesinin geçersizliğine ilişkin tespiti ve somut olaya göre tutanağın iptali, menfi tespit davası, istirdat davası veya sözleşmenin iptaline yönelik davalar ikame ederek kefilin sorumluluktan kurtarılmasına yönelik tüm hukuki hizmetler tarafımızca sunulmaktadır.

Konuyla İlgili Yargı Kararları

  • Somut olayda, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere 02.05.2013 tarihli icra tutanağında kefalet işlemi, kefillerin sorumlu olduğu azamî miktarı ve kefalet tarihini, kefalet sözleşmesinde kendi el yazılarıyla belirtmemeleri nedeniyle TBK nun 583. maddesi gereğince geçerli değildir. (Yargıtay 12. HD., E. 2014/24695 K. 2014/30713 T. 18.12.2014)

  • TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Kefalet sözleşmesi 818 sayılı BK yürürlükte iken kurulduğundan 6098 sayılı TBK’nın 583.maddesindeki düzenlemeden dolayı geçersiz kabul edilemez. ( Yargıtay 19. HD., E. 2017/4303 K. 2018/6291 T. 4.12.2018)

  • Tüm bu açıklamalardan ve yasal düzenlemelerden ortaya çıkan sonuç, kefaletin verildiği anda borcun belirli ya da belirlenebilir olması gerektiği, kefalet sözleşmelerindeki belirlilik ilkesi uyarınca kefil olunan açısından belirli yani ferdileştirilmiş bir borcun varlığının arandığı, kefilin yalnızca kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ile bağlı olduğu, Çek Kanununun ödeme yükümlülüğü maddesi uyarınca, hesap sahibi ile banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayrinakdî kredi sözleşmesi hükmünde bulunduğu, henüz risk gerçekleşmeden alacağın mevcudiyetinden de söz edilemeyeceği, belirsiz alacak için kefalet sözleşmesi kurulamayacağı, bu nedenle çek depo bedelinden hesap sahibinin sorumluluğunun bulunduğu ancak kredi sözleşmesini imzalayan müteselsil kefilin risk altındaki çek yaprakları nedeniyle bankanın Çek Kanunu uyarınca ödemesi gereken asgari miktarlarla ilgili olarak depo talebinden sorumlu olabilmesi için kredi sözleşmesinde bu yönde açık bir hüküm bulunması gerektiğidir. Eldeki kredi sözleşmesinde ise depo talebinin müteselsil kefilleri de kapsayıp kapsamayacağı hususunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/19-689 E. 2018/1624 K. 6.11.2018)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir